İlk olarak Türk kültüründe şehir isimlerinin ilke olarak
Türkçeleştirilmediği; ancak ayrılıkçılık tehlikesi gözlemlendiğinde yerel
isimlerin Türkçeleştirildiği söylenebilir. Yerel isimler; Türkçe'mizin
fonetiğine uydurulmak suretiyle bugünümüze kadar gelmiştir. Safranbolu adının
ilk görüş Helen geleneğindeki “polis” , kent sözcüğünün “bolu” olarak
değiştirilmesi sonucu oluştuğu görüşüdür.
Ancak Safran sözcüğü gerçek manasında kullanılmış; kentin
adı “Safranşehri” olmuştur. Bir diğer görüşe göre kentin adı “Zafiranborglu”
iken Safranbolu olmuştur.”Borglu” eki kale manasını taşımakta olup yine
“Safrankalesi” manasında; “borglu” ifadesi de “bolu” olarak değişmiştir.
Her iki görüşün ortak yönü safran tarımının çok önemli yere
sahip olması gerçeğidir. Türkiyenin sadece bu yöresinde yetişmekte olan safran
bitkisi (Crocs savitus) soğangillerdendir.
Ekim ayında çiçek açan safranın çiçeği mor renkli olup;
içindeki turuncu renkli tepecikler toplanır. Bu işlem tek tek elle yapıldığı
için çok zahmetlidir, bu yüzden tarih boyunca hep altından daha pahalı
olmuştur.
Elle toplanan toz elekler üzerine yayılıp kömür ateşinde
kurutulur.
10 gram safran için 1430 tepecik gerekir. Baharat olarak
kullanıldığında içine katıldığı yiyeceklere sarı renk verir. (Ekmek, pilav,
balık) Safran halen Safranbolu'da tüketilen meşhur bir Osmanlı tatlısı olan
Zerde’de kullanılır.Yine eczacılıkta iştah açıcı ve sinir sistemi uyarıcısı
olarak kullanılmaktadır. Yaygın kullanımı boyama işlemi için olup; kendi
ağırlığının 100.000 (yüzbin) katı suyu kendi rengine boyar.( Budist rahip
giysileri bu yolla renklendirilimiştir)
Karabük Demir Çelik fabrikasının 1937’de açılması ile
birlikte köylülerin tercihlerini devlet kapısı yönünde kullanmaları sonucu
safran tarımı bitme noktasına gelmiştir. Merkeze 28 km uzaklıktaki Davutoba
köyünde sembolik safran tarımı yapılmaktadır.
Her yıl Eylül ayında “Altın Safran Belgesel Film Festivali”
düzenlenmektedir.
Kızılırmak (Halys) ile (Philios) Bartın çayı arasındaki
bölgenin adı Paflagonya olarak bilinir ve ilk tarihi yerleşimler M.Ö. 3000 lere
kadar gider. Bölgeye tarih boyunca Gaslar, Hellenler, Romalılar, Bizanslılar,
Selçuklular, Çobanoğlu Beyliği ve son olarak Osmanlılar hakim olmuşturlar.
Türklerin bölgeye girişi 1196 da 2.Kılıçarslanın oğlu Mesut Şah zamanında
olmuştur. Osmanlılar Yıldırım Beyazıt zamanında 1392 yılında hakim olmuşlardır.
Safranbolu’nun Osmanlı idaresinde yetiştirdiği 3 önemli
şahsiyet onu devlet nezdinde de itibarlı kılmıştır. Bunlardan ilki Cinci
Hoca veya Karabaşzade Hüseyin Efendi 17.yüz yılda yaşamış Osmanlı sarayının
ünlü üfürükçüsüdür. Akli dengesi bozuk olan Osmanlı padişahı I. İbrahim‘i tedavi
etmesiyle ün kazanmıştır.
Karabaşzade Hüseyin Efendi Safranbolu‘da doğdu.
Cinlerle iletişim kurduğu gerekçesiyle ünü her yere yayıldı. 1642 yılında Kösem Sultan tarafından,
Padişah I. İbrahim‘i
tedavi etmesi için saraya davet edildi. Tedavisinin başarılı olması üzerine
sadece büyük bir şöhret ve servet sahibi olmakla kalmadı, sarayda devlet
işlerinde söz sahibi de oldu. Kendisine Sultan İbrahim tarafından Galata
Kaymakamlığı verildi. 1645‘de
memleketi olan Safranbolu’da halen otel olarak kullanılmakta olan, mimarlığını
büyük ihtimalle Koca Mimar
Kasım Ağa‘nın yaptığı Cinci Han’ı yaptırdı.
İkincisi sadrazam İzzet Mehmet Paşa (d.1743, Safranbolu – ö.18 Eylül 1812 Manisa) III. Selim saltanatında
19 Ekim 1794 – 30 Ağustos 1798 tarihleri arasında üç yıl on ay on iki gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet
adamıdır.
Üçüncüsü ise Kaptanıderya Salih Paşadır.
Yine Osmanlı devletinin en ünlü sadrazamlarından Köprülü
Memed Paşa ‘nın memuriyeti esnansında Safranbolu’ya sürgün edildiği rivayet
edilir. Hatta kendi adını taşıyan camii, sadrazamlığa terfi edildiği haberini
aldığında vaktini geçirdiği dergahın yerine yaptırdığı ileri sürülür.
İpek ticareti güzergahında bulunan Safranbolu ticarette
önemli bir rol üstlenir. El sanatları arasında bakırcılık, yemenicilik, el
dokuma kumaşçılık, nalbantlık, saraçlık, semercilik ve ahşap işçiliğini
sayabiliriz.
Safranbolu Osmanlı-sivil mimarisinin tüm kentsel dokuda
korunmuş olması dolaysıyla 1976 da Kentsel Sit alanı (1200 tarihi ev var), 1994
de Unesco İnsanlığın ortak Mirası Listesine dâhil edilerek uluslararası olarak
korunma altına alınmıştır.
Safranbolu evleri, taş temel üzerine kerpiç dolgulu ahşap
yapılardır. Bölgenin kuzey Anadolu fay hattı üzerinde bulunması dolaysıyla
ahşap yapıların güvenirliğinin tercih edildiği, 1950 lerdeki (beton ağırlıklı
)kentleşmeye meyil etmeyen kentin ormancılık ve kerestecilik faaliyetleri de
göz önüne alınarak ahşap yapı alışkanlığının Osmanlı evresi öncesinde de var
olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim 3 odalı pontik yunan evleri de ahşaptandı ve bu
geleneğin Türkler öncesinde de var olduğunun göstergesiydi.
Evlerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz,
Kapı tokmakları ilginç olup, her kapıda 2 tokmak ve bir
kilit bulunurdu. Kilidi ev sahibi, büyük tokmakları erkek misafirler, ince
tokmağı kadın misafirler kullanırdı. Kapılar 2 kanatlı olup her kanatta birer
halka asılıydı, halkalardan birine ip bağlanırdı. Bu ip gevşek bağlanırsa
“..yakınlardayım birazdan evde olurum..” mesajı; sıkı bağlıysa “.. bugün
uzaklardayım geç geleceğim..” mesaj verilirdi. Evlerin giriş kısımları taştan
olup mahremiyet gereği penceresiz yapılırdı. Üst katları ahşap olan evlerin
birer iç avlusu olurdu. Buraya hayat veya taşlık denirdi.( Yerler taş ise)
Giriş katlar ambar, ahır, samanlık , odunluk ( kışlık odunlar yaz boyu güneşte
kurutulurdu) olarak kullanılırdı. Bahçe yüksek duvarlarla çevrili olup bahçede
asmalar, mevye-sebze yetiştirilirdi. Ahşap yapıların yangın riskine önlem
olarak bahçelerde küçük bir havuz bulunması adettendi. Yangın anında su
tedarikini sağlayan bu havuzlar meyve soğutmak ve bahçeye serinlik vermek için
de kullanılmıştır.
Evler konumlandırılırken “göz hakkı-komşu hakkı”
gözetilmiştir. Hiçbiri diğerinin güneş almasını engellemezdi.
İslam örfü gereği haremlik selamlık uygulaması evin bahçe
katında sokağa çıkmayacak olan komşu kadınların birbirlerine ziyaretlerini
sağlayan haremlik kapılarının varlığını zorunlu kılardı.
Orta kat kışlık olarak adlandırılırdı. Ortadaki oda sofa
olarak adlandırılır ve kattaki tüm odalar buraya açılırdı. Burada mutfak, kiler
ve yatak odaları mevcuttu. Bu odalardın hepsinde bir aileye gerekli yapılar
mevcuttu. Örneğin dolap, yüklük, banyo vs gibi. Tavanlar yüksek olup tavan
süslemeleri ahşap işçiliğinin güzel örneklerini sunar. Pencerelerde “muşabak”
adı verilen kafesler mevcut olup yine islam yaşam tarzının mimari bir
gereğidir. Yine haremlikle selamlık arasında küçük kubbeli ve dönen dolaplar
mevcuttur. Bunları servis dolabı olarak da adlandırabiliriz. Safranbolu
yılın tüm dönemlerinde günübirlik olarak ziyarete dilebilecek harika bir
destinasyondur. Hem kültüre hem damak tadına hem de görselliği ile büyülü bir
kent.
Baytatil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder