Kültepe -Kaniş kazılarında çıkan çivi yazılı tabletler topraklarımızdan çıkarılan yazılı belgelerin en erken tarihli olanlarıdır yani Anadolu tarihini başlatanlardır. 1881 yılında British Museum uzmanlarından Pinches,Kapadokya'dan geldiği söylenen ve İstanbul'dan satın alınan çivi yazılı bir tableti yayınlar. Avrupa pazarlarında boy göstermeye başlayan tabletler Kapadokyalı olarak anılır ,tabletlerin pek çoğu Kaniş adlı bir merkezle bağlantılıydı.
Kazılarda Kaniş’te çok sayıda tablet odası bulunmuş,tabletler ahşap raflar üzerinde kutularda ,sepetlerde yada yerde büyük çanaklarda çıkmış ve bu kapların üzerinde içinde ne olduğuna dair etiketler de mevcut olarak.
Tablet yazıcılığında metin bir seferde yazılıp bitirilmeliydi yoksa kil kururdu.Yazı soldan sağa şeklindeydi,tabletler fırında pişirilmez güneşte kurutulurdu.Kaniş'teki yangın onları pişirmiş ve saklamıştır.Tabletlerin kilden zarfları vardı ,yollayıcı zarfın üstüne kendi adını,alıcının adını yazar kendine ait mührü basardı.
Tablet yazıcılığı ile ilgili okul Kaniş de var mıydı bilmiyoruz ama alıştırma tableti olduğu anlaşılan tabletler bulunmuştur,okuma yazma öğrenmek için çıraklık kurumu ilk burada başlatılmış.Okuma yazma o dönemde kadın ve çocuklara da öğretilirmiş.Eski Asurca hecelerin listesi oldukça basit ve sınırlı olup 130 hece işareti ve 30 kadar logogram içeriyordu.Kaniş’te bu kadar çok tablet çıkmasında Asur nüfusunun önemli bir bölümünün yazı yazdığını anlıyoruz.Kişisel mektuplar tüccarlara aittir,Onlar da seyahat ederken yanlarına yazıcı almadıklarına göre kendi mektuplarını kendileri yazabiliyorlardı.Kadınların mektupları da çoktur ,bu da kadınların yazıyı bildiklerinin kanıtıdır. Anadolu halkı ile Asurlular arasında iletişim pek de sorun olmamış olmalı ki Asurlu tüccarlar ,Anadoluda evlilik yapmışlardır.
Dicle kıyısındaki Asur ile Anadolu platosunun arasındaki mesafe 1000 kilometredir. Asurlu tüccarlar eşeklerden oluşan kervanlarla ticaret yapmak üzere Anadolu'ya gelmişlerdir.
Birçok ticari mal ‘tamkarum’ adı verilen gezgin satış temsilcilerine komisyon karşılığı verilmekteydi .Ticaretin asıl amacı Anadolu'ya satılmak üzere kalay, yünlü kumaş ,lapis lazuli göndermek ve karşılığında gümüş ve altın alıp geri göndermekti.%90 bakır %10 kalaydan oluşan Tunç için Anadolu'ya gereken kalayı getiriyorlardı.
Kumaşlarında neredeyse tamamı yünlüydü, keten olanlar nadirdir.Kumaşların çoğu Asur’a Babil'den geliyordu,ama tüccarların eşleri kızları ve kadın kölelerin yardımıyla yürütülen ve ev endüstrisine bağlı yerli bir Asurlu kumaş üretimi de söz konusuydu.En çok ve en sık ihraç edilen kumaş çeşidi ‘kutanum’du, 4,5 metreye 4 metre yünlü bir kumaştı. Bunun dışında ‘koyu kumaşlar’ olarak bilinen ve kalay paketlemede kullanılan yolun sonunda da Anadolu'da satılan ‘sarma kumaşları’ gibi daha ucuz parçalar da vardı.Kumaşlar Anadolu'da Asur’un 3- 4 katı fazla gümüş karşılığında satılabildiklerinden kumaş ticareti çok çekici bir işti ancak zorlukları da vardı;ağırlık yapıyorlar ve taşıma sırasında güveden korumak gerekliydi. Genelde kumaşlar deri çantalar da taşınırdı,kalay da her biri kumaşa sarılmış 10'ar kilogramlık 3'er levhadan oluşan 30 kilogramlık paketlerde taşınıyordu.Büyük miktar kumaşlar Sarayları satılıyorken küçük miktarları Anadolulular ve olasılıkla bunları satmak isteyen tam karumlar tarafından satın alınıyordu
Yolculuk sırasında ‘el kalayı’ olarak adlandırılan bir yolluk bulundurulurdu,bununla kervancı ya da hancının parası ödenir, geçiş ücretleri verilir, geçilen şehirlerdeki yetkililere verilen hediyelerin ödemesi yapılırdı.Bu masraflar ortalama olarak yükün değerinin %8 ile %10’una denk gelmekteydi ve Kaniş’e gelindiğinde baş Kervancı yolda ne kadar ödediğinin hesabını çıkarırdı.Kervana öncülük eden kişiye ‘kaşşarum’ denirdi, bu ya tüccarın kendisi ya oğlu ya da ücretli biri olurdu.Ücret karşılığı bu işi yapan kişi Anadolu’da satmak üzere Asur’dan gelirken birkaç parça kumaş getirir ,böylelikle O da bu ticaretten payını alırdı.
Asur ve Kaniş’te Kadınlar
Milattan önce 2000 de Asurlu kadınlar evliliklerinde eşleri ile eşit haklara sahip olmuşlardır.Çoğunlukla ülke dışında olan tüccarların eşleri evle ilgili konularda kendi başlarına kararlar almak zorunda kalmışlardır.
Asur’da geline evlenirken ailesinden verilen çeyiz onun malıdır ve miras yoluyla çocuklarına geçer.Erkek tarafından kız tarafına düğünde ‘şimum’ denen bir para ödenirdi.Akad terminolojisinde erkek kızı eş olarak alır. Yemekli bir düğün yapılır genellikle gelin bir duvak takardı, bizdeki küçük altın klişesi gibi takı takma geleneği vardı;bu da 12 grama denk gelen Gümüş. Asurda tek eşlilik vardı, eğer erkek ikinci eş alırsa yüklü bir cezası vardı ve evlilik sözleşmesi bozulmuş olurdu .Sadece belli koşullarda ikinci eş alınabilirdi en yaygın olan çocukları olamaması durumunda ki bu da 3 yılın sonunda olabilirdi,köle bir kız satın alabilirdi erkek ve O da köle olduğu için eş statüsü kazanmaz ve çifte eşli sayılmazdı.Gerçekten iki eşli olma durumu sadece Asurlu tüccarlara özeldi. Anadolu'da ikinci eşleri olabilirdi ,yasak Kaniş de ikinci evlilik yapmaktaydı.Yine de statüleri aynı olmaz ‘asıl eş’,’ ikinci eş’ olarak adlandırılırdı.İki eş aynı yerde aynı anda olamazdı.
Tüccar iki evi de geçindirmek zorundaydı. Anadolu'da uzun kalsa da Asur’'daki eşin ve evin sorumluluğu ondaydı.Boşanmış kadınlar ve dullar yeniden evlenebilirdi.
‘Kutsanmış Kızlar’ adında sık rastlanan bir gelenekte tüccarlar işçilerinin başarısı karşılığında minnettarlıklarının bir simgesi olarak ve aynı zamanda sosyal statülerini artırmak için en büyük bekar kızlarını bir tapınağa adarlarmış ,bu kızlar aile içinde de söz sahibi olur,saygı görürlermiş.
23.500 tabletten öğreniriz tüm bunları ve çok daha fazlasını...