Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

11 Nisan 2021 Pazar

Eski Türklerde Defin Ritüelleri

 

Insanların inançları ile paralel ölüm merasimleri ve bu merasimlerin etrafında şekillenen defin, yas ve anma törenleri gelişmiştir.Eski Türklerde öldü demek için ‘ kergek oldu ‘ ‘gerekenle buluştu’ deyimleri kullanılmış. Göktürkler'de ‘uçarak gitme’ ruhun uçup tanrı katına gittiğine karşılık geliyordu Ayrıca bedeni terk eden ruhun ağızdan çıkarken kuşa dönüştüğüne inanılırdı.Eski Türklerde üç tip ölü gömme görüyoruz :


Toprağa gömülme;en  sık olanıdır.Sırtında elbisesi olur ve silahları, şahsi eşyalarıyla beraber gömülürdü.Ölü  ev şeklinde açılan bir mezara konur, eline içki dolu (olasılıkla kımız) bir çanak verilirdi.Mezarlar kurgan olarak anılıyor ve kurganlar daha çok statü bakımında ön planda olan şahıslar için hazırlanıyordu.


 Kırgızların Manas Destanı'nda Han Köketay’ın cenaze töreni şöyle anlatılır:

"Ey benim Ulusum,gözlerim  yumulduğu zaman, vücudumu kımızla yıkayın, etimi kılıçla kemiklerinden sıyırın, kemiklerime zırhımı giydirip, deri ile sarın. Dörtyolun  ağzındaki türbem mavi göğe benzer mavi kubbeli, aya benzer bir yapı olsun."

 Toprak  kutsal sayıldığı için toprağa gömme daha yaygındır.Şaman Türkler,  zayıf çocukları güçlensinler diye toprağa bastırırlarmış.

 Türklerde savaşta ölmek büyük şerefken  hastalık ya da yaşlılıktan ölmek  makbul görülmemektedir.

Mezarlar dağlık ve ormanlık alanlar ve akarsu vadilerine yapılırdı. Marco Polo büyük Tatar hanları ve soylularını  100 günlük mesafede dahi olsa Altay Dağı’na  gömdüklerini söyler.  Yüksek dağın nedeni Tanrı’nın gökyüzünde yaşıyor olması ve  böylelikle ona daha yakın olmak isteğidir.Her boyun ve ovanın kendine ayrılmış kutsal dağı olurdu.


Suya gömülmedede suyun günahları temizlediği inancı yatmaktadır. Atilla'nın da bir ırmağa gömüldüğü rivayet edilir. Yakılma ;daha seyrektir.Burada da ateşin ölüm ve ölenin etrafta bıraktığı kötü etkiye kaldırdığı inancı yatar. İran'da ateşe tapılırken Göktürkler'de ateş bir çeşit büyüydü;i kötülüklerden arındıran ,kötü ruhları kovan..

Cesedin terk edilmesi;bu yöntemde  ölü ,ağaçlar üzerine ya da yere çakılmış kazıklar üzerinde  bir tabut içinde bırakılırdı.Bunda da ölümden kaçma uzaklaşma fikri yatar. Defin işlemi her zaman yapılmaz yılın belli dönemlerinde olurdu.İlkbaharda ölenler sonbaharda, kışın ölenler ise ilkbaharda defnedilirdi.Bu bekleme sürecinde ölüye mumyalama işlemi yapılırdı. Ölünün arkasından kurbanlar kesilir ve çadırın önüne bırakılırdı. Bazen ölünün akrabalarının yüzlerini keserek ağladıkları da olurdu ,yine saç ve sakal kesmek geleneği de oldukça yaygındı, ölen kişinin eşinin ve çocuklarının saçlarını örüp kesip mezarın içine bıraktıkları da bilinmektedir.Birçok kültürde olduğu gibi Türklerde de yas tutan kişiler genellikle siyah bazen de mavi renk giyinirlerdi.Yine ölümden sonraki hayatın ters olduğunu düşünen Türkler özellikle Kırgızlar ,mezara bırakılan ölünün atının üzerindeki eyer de ters giydirilirdi. Bu yüzden cenaze törenlerini akşam ya da gece yaparlardı ki öteki dünyada gündüz olsun diye.Kurganlardan çıkarılan at cesetlerinin de kuyruklarının örgülü olması ölen kişinin savaşçı ve yiğit bir insan olması anlamına geliyordu.Ölüyü eşyaları ile gömdükleri gibi atlarıda eyerleri  ve koşum takımları ile birlikte gömmüşler.Eski Türklerde kurban geleneği; kanlı kurban ve kansız kurban olarak iki çeşittir.Kansız kurbanda hayvan en az kanı akıtılacak şekilde kurban edilirdi ,örneğin atların kafalarına sert bir cisimle vurularak kurban edilmeleri gibi..Kurganlarda yapılan kazılarda bazı atların yüzünde maske olduğu görülmüştür ,bu Çin'de yaygın olan bir gelenektir ve  Türklerde onlardan etkilenmiş olmalıdır. Yine kazılarda kırmızı renkte aşı boyasının ölüye sürüldüğü görülmüştür, kırmızı kanı temsil ediyor  ve dirilmenin de hayat sıvısı olan kandan gerçekleşeceği düşüncesiyle ölülerin yüzleri boyanmıştır.Cenaze törenleri yuğ ve yağ olarak adlandırılırdı.Savaşçı bir toplum yapısına sahip olan Türkler savaşta öldürdükleri düşman sayısı kadar mezarlarına  Balbal adı verilen heykeller dikmişlerdir.Bu ölümden sonra düşmanlarının kendilerine hizmet edeceği düşüncesinden geliyordu.Bu heykeller kabaca yontulmuş ,belden yukarısı tasvir edilmiş, çoğu zaman elleri önlerinde birleşmiş vaziyette betimlenmiştir.Başlangıçta taştan yapılan heykeller ve balballar 6.yüzyıldan itibaren yaygın olarak görülmeye başlamıştır ,13. Yüzyıldan sonra ise ağaçtan yapılmaya başlanmıştır.


Balballardan farklı olarak ‘taş baba’ ve ‘taş nine’ diye adlandırılan ve mezardaki ölüyü temsil eden taş  heykellerde yapılmıştır.Bunlarda tüm uzuvlar belirgin ve detaylı şekilde tasvir edilmiştir. Bu gelenek 20. yüzyılda Anadolu’nun  bazı bölgelerinde de  devam etmiştir. Kayseri, Çıldır, Ardahan bölgesindeki Sünni mezarları ve Mersin bölgesinde Tahtacı Türkmenleri ait olan alevi mezarlarında bu taş heykellerin örnekleri mevcuttur.

İslamiyeti kabul eden ilk Türk Devleti Karahanlılar döneminden itibaren türbe adı verilen mezar anıtları yapılmaya başlanmıştır.Bu gelenek Gazneli,Büyük Selçuklu ile devam etmiş türbe,kümbet olarak adlandırılmıştır.Anadolu Selçuklularında taş baba,taş nine geleneği sürmekle beraber figürlü mezar taşlarıda yapılmıştır.(Örnekleri Konya İnce Minareli Medrese’de vardır.)

 

Arzu Öztürk

Yun/İng Rehber




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Urfa Hakkında Kısa Bilgiler 3

  Harran Ulu Camii 8.yy. da son Emevi Halifesi 2.Mervan yaptırır, adı ‘Cami el Firdevs’(Cennet Camii)olarak geçer kaynaklarda. Doğu cephes...